top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıCemal Mert Tüzemen

Depremin Hukuki Boyutu – Özel Hukuka İlişkin Sonuçları


Deprem hukuki açıdan birçok sonuç doğuran bir doğal afettir. Depremler nedeniyle ortaya çıkan maddi zararlar ve can kayıpları, hukuki düzenlemelere tabidir. Bu durumda, mağdurların tazminat talepleri, hukuki süreçlerle ele alınır ve adli makamlar tarafından değerlendirilir. Bu yazı, Türkiye Barolar Birliği’nin düzenlediği “Depremzedeler İçin Hukuk Rehberi” ve TBB TV’de canlı olarak yayınlanan Prof. Dr. Ahmet Mithat Kılıçoğlu’nun konuk olduğu “Depremin Özel Hukuka İlişkin Sonuçları” konulu söyleşi ışığında, depremin hukuki boyutunu ve özel hukuka ilişkin sonuçlarını birkaç ana başlık altında ele almaktadır.


Önemli Hatırlatma:

4539 Sayılı Kanun hükmünce, doğal afet bölgelerinde avukatlar, vekaletname verme şartı aranmaksızın, istem sahiplerince verilen yetki belgesi ile kayıtlı bulundukları baro tarafından düzenlenen kimlik belgesini ibraz etmek suretiyle, delil tespitine ilişkin işlemleri ve mirasçılık belgesi ile ilgili işlemleri takip edebilecektir.


Kimlerin tazminat hakkı doğabilir?

Deprem nedeniyle bedensel zarar ve can kayıpları yaşanabilir, dolayısıyla ölen kişinin yakınlarının destekten yoksun kalma zararlarının tazmini gündeme gelebilir.

Deprem nedeniyle bedensel zarar görenlerin ise yakınlarının manevi zararları bakımından tazminat söz konusu olacaktır. Yaralanma sakatlanma durumlarında Borçlar Kanunu’nun 54. Maddesi uyarınca bedensel zarar görenlerin maddi zararları dolayısıyla manevi zararları da gündeme gelecektir. Yaralanan kişiler doğrudan zararları için tazminat talebinde bulunabilirler, bunun yanında Borçlar Kanunu Md. 54 gereği yakınları da dolaylı zararlar için tazminat talep edebilirler.

Bunların dışında depremin bilhassa malvarlığı zararına sebebiyet vermesi kuvvetle muhtemeldir. Mal sahipleri de bu bakımdan zararlarının tazmini için hukuki yollara başvurabilecektir.


Peki sorumlular kimler olabilir?

Özel Hukuk bakımından sorumluluk, haksız fiilden (Borçlar Kanunu Md. 49-76) veya sözleşmeden kaynaklanabilir. Haksız fiil bakımından iki tip durum karşımıza çıkabilir. Kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk.

Kusursuz sorumluluk durumunda, kişilerin zararın doğumunda kusuru bulunmamasına rağmen sorumlu tutulabilmesi söz konusudur. Borçlar Kanunu Md. 69 gereğince bina ve yapı eseri sahibi veya intifa hakkı sahibi kusursuz sorumludur. Bu bağlamda bir yapının kolonlarının kesilmesinden bina veya yapı eseri sahibi, kolonların kesildiğinden bihaber olsa dahi sorumlu olacaktır.

Sözleşmeden kaynaklı sorumluluk ise satış sözleşmesi veya eser sözleşmesi şeklinde karşımıza çıkabilir. Satış sözleşmesi dolayısıyla satıcının ayıba karşı sorumluluğu doğabilir. Eser sözleşmesinden kaynaklı olarak ise, binayı yapan yüklenicilerinin (müteahhitlerin), binayı yaptıran işsahibine karşı Borçlar Kanunu Md. 470 vd. çerçevesinde sorumluluğu doğabilir.

Binayı yapan yüklenicilerinin (müteahhitlerin), yapı denetim kuruluşlarının, imar personellerinin, eser sözleşmesi ve haksız fiilden doğan sorumlulukları doğacaktır. Müteahhit Borçlar Kanunu 470 vd. belirtilen eser sözleşmesi ile sorumluluklarının yanında 3. Kişilere karşı ise haksız fiil sorumluluğunun doğması muhtemeldir. Eğer bir kişi bir müteahhittin yapmış olduğu daireyi satın alır ve bina yıkılırsa müteahhit benim muhatabım sen değilsin arsa sahibi, sana karşı sorumlu değilim diyerek sorumluluktan kaçamaz. Yükleniciler 3. Kişilere karşı, binada oturan kişilere karşı, 2. El olarak daire satın almış kişilere karşı haksız fiil hükümlerine göre sorumlu tutulacaktır.


Haksız Fiil Sorumluluğu


Kusurdan dolayı sorumluluk

Haksız fiilin gerçekleşmesi bakımından beş koşul şartı aranır, bu şartlardan en önemlisi de kusurdur. Yüklenici, Borçlar Kanunu Md. 471 göre yüklendiği edimleri sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenici işinde uzman olduğu için en küçük bir ihmali dahi sorumluluğuna yol açacaktır. Bu bağlamda işsahibinin verdiği yanlış talimatlar veya malzemeden dolayı sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır.

Örneğin işsahibinin projeye aykırı olarak “kolonlarda on demir değil de sekiz demir kullanalım” şeklindeki talimatına uyan bir müteahhit olduğunu varsayalım. Bu müteahhit ben hayır diyemedim, işsahibi böyle istedi deyip sorumluluktan kurtulamaz.

Yüklenici, inşaatı fen ve tekniğe uygun olarak yapmakla mükelleftir. Müteahhit ancak kusuru olmadığını kanıtlarsa bu sorumluluktan kurtulabilir. Örneğin, kolonların sonradan kesilmesi yükleniciyi sorumluluktan kurtarır. Bina, kolonlar kesilmeden önce de fen ve tekniğe uygun olmasa dahi müteahhit sorumlu tutulamaz. Bina sahibinin kusursuz sorumluluğu vardır ve tazminat taleplerinin muhatabı olacaktır.

4708 Yapı Denetimi Hk. Kanun Md. 5 uyarınca yapı denetimi kuruluşu bina sahibine karşı sözleşme dolayısıyla sorumludur. Yapı denetim kuruluşu, bir yapının yapılmaya başlanmasından itibaren, iskanın alınmasına kadar süren inşaatın, fen ve tekniğe ve imara uygun olduğunu denetleyen kişidir. Yapı denetim kuruluşu uygunsuzluğa göz yumduysa müteahhit ve bina sahibiyle birlikte, Borçlar Kanunu 61. madde çerçevesinde müteselsil sorumlu olacaktır. Bu bağlamda belediye imar müdürlükleri sorumlu tutulabilecektir.


Kusursuz sorumluluk

Bina sahibi kolonlarının kesildiğinden bihaber olsa dahi kolonların kesilmesi nedeniyle doğan zararlardan, kolonları kesen kişilerle birlikte müteselsilen sorumludur. Kolonu kesen kiracı, bu kusuru dolayısıyla yani kusura dayanan haksız fiilin faili olarak, ev sahibi ise bina ve yapı eseri sahibinin sorumluluğu çerçevesinde sorumlu olacaktır. Borçlar Kanunu Md. 69 uyarınca bir binanın veya yapı eserinin maliki bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksiklerden doğan zararları gidermekle yükümlüdür. Bina ve yapı eseri sahibinin kusurunun olmadığını iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmiştik. Peki hangi durumda bina ve yapı eseri sahibinin sorumluluğunun ortadan kalkması söz konusu olabilir. Böyle bir durum ancak yüklenicinin ağır kusuru var ise, illiyet bağının kesilmesinden dolayı gerçekleşebilir. Haksız fiilin sayılı şartlarından biri de illiyet bağıdır ve 3. Kişinin ağır kusuru illiyet bağının kesilmesine sebebiyet verir. Kiracının sorumluluğunun olması durumunda ise bina ve yapı eseri sahibi sorumluluktan kurtulmaz fakat kiracıya rücu edebilmesi söz konusu olacaktır. Zira kolonların kiracı tarafından kesilmesi durumunda Borçlar Kanunu Md. 69 gereğince bina ve yapı eseri sahibi Md. 49 gereğince kiracı sorumlu olacaktır. Örneğin kolonların kesilmesinden dolayı zarar gören üst kat komşuları Borçlar Kanunu Md. 49’a göre kiracıdan ve Md. 69’a göre bina sahibinden zararının giderilmesini talep edebilir zira bunlar müteselsilen sorumlu sayılacaktır.


Tazminat talebinin zamanaşımı

Hukukta alacak veya talep belirli sürelere tabidir. Yüklenicilerin ve yapı denetim kuruluşlarının haksız fiil sebebiyle doğan sorumluluklarında veya bina sahibinin kusursuz sorumluluğunda, Borçlar Kanunu Md. 72 hükümlerince zamanaşımı etkili olacaktır. Zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl, her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayarak 10 yıl geçmesiyle tazminat istemi zamanaşımına uğrar. Peki, zararın depremle beraber ortaya çıkmasına rağmen yapımı üzerinden 10 yıl geçmiş binalar için müteahhite veya ev sahibine karşı tazminat talebinde bulunulamaz mı?

Elim 1999 İzmit depremiyle birlikte bu konu tartışılmış ve nihayet yargıya intikal etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.06.2003 tarih ve 2003/4-400E-2003/393K sayılı kararı deprem özelinde zamanaşımı konusuna içtihat teşkil etmiştir. Bu içtihat ışığında zamanaşımı süresi Binanın yapıldığı tarihten itibaren değil depremin yaşandığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Dolayısıyla binanın yapım tarihinin üzerinden 10 yıl geçmiş olsa dahi, zamanaşımı süresi 6 Şubat 2023, yani depremin gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağından, sorumlunun bilinmediği takdirde 6 Şubat 2033 tarihine kadar tazminat talebi zamanaşımına uğramayacaktır. Zararın ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren ise 2 yıllık süre işlemeye başlayacaktır – yine belirtmek gerekir ki zararın ve sorumlunun öğrenilmesinin 10 yıllık azami süre içerisinde (6 Şubat 2033’e kadar) gerçekleşmiş olması gerekir.


Yapı denetim kuruluşlarının sorumluluğu bakımından ise, 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu Md. 3 uyarınca yapı sahibine ve idareye karşı sorumluluk, yapının kullanma izninin alındığı tarihten itibaren 15 yıl geçmesiyle birlikte son bulacaktır. Başka bir deyişle; bina sahibi, binanın kullanım izninin verilmesinin ardından 15 yıl içerisinde kuruluşun kusurları dolayısıyla, kuruluşa dava açma hakkına sahiptir.


Sözleşme nedeniyle sorumluluk


Satış sözleşmesi

Sözleşme gerçekleştikten sonra deprem olması ve ilgili taşınmazın yok olması halinde alıcının hakları neler olacaktır? Kahramanmaraş’tan alınan bir müstakil ev olduğunu düşünelim. Depremin ardından binanın yıkıldığını varsayar isek, bu bağlamda müstakil evi satan kişi satın alana karşı sorumlu olacak mıdır?

Satıcının ayıp nedeniyle sorumluluğu söz konusu olabilir. Borçlar Kanunu Md. 219 vd. belirtildiği üzere, ayıp doğduğunda alıcının seçimlik hakları söz konusu olacaktır. Depremde taşınmaz yok olduğu için bu seçimlik haklar nasıl kullanılacağı konusuna bir açıklık getirmek gerekir. Bu takdirde deprem dolayısıyla alıcının işbu sözleşmeden dönme hakkı vardır. Ödediği bedelin tazmin edilmesini satıcıdan talep edebilir. Satıcının binanın ayıplı olduğunu, imara aykırı olduğunu bilmediği durumlarda bile sorumluluğu söz konusu olacaktır, meğerki alıcının bu kusurlardan haberi olsun. Ayrıca satıcının sorumluluğu bakımından zamanaşımı mevzuuna da açıklık getirmek gerekir. Taşınmazlarda satıcı tarafından ağır kusurlu gizlenmiş ayıplar var ise ve bunları alıcıya bildirmediyse zamanaşımı 20 yıldır. Dolayısıyla 6 Şubat 2003 tarihinden deprem tarihine kadar satın alınan ve satıcının gizlediği ağır kusur bulunan binalardan dolayı satıcı sorumlu tutulabilecektir.


Eser sözleşmesi

Karşımıza çıkabilecek bir başka sözleşme ise eser sözleşmesidir. Müteahhit ve arsa sahibinin inşaat yapılması adına düzenledikleri sözleşme bir eser sözleşmesidir. Borçlar Kanunu Md. 470 vd. düzenlenen eser sözleşmesi bakımından yüklenicinin ayıp sebebiyle sorumluluğu söz konusu olabilir. Yüklenici ayıbı işsahibinden gizlemişse ve bu ayıplar işsahibi tarafından ilk incelemeyle fark edilemeyecek ayıplar ise arsa sahibi sorumlu olmayacaktır. Eserdeki ayıplar sebebiyle işsahibine seçimlik haklar tanınmıştır. Fakat satış sözleşmelerinde de belirttiğimiz üzere, binanın deprem dolayısıyla yok olması durumunda, arsa sahibi sözleşmeden dönebilir ve zararlarının tazminini yükleniciden talep edebilir.

Peki söz konusu inşaat deprem anında yapım aşamasında ise, yani eserin tesliminden önce deprem gerçekleştiyse ne olacak? Borçlar Kanunu Md. 483 uyarınca eser teslimden önce beklenmedik bir olaydan dolayı yok olursa malzemeye gelen hasar onu sağlayana ait olur. Yüklenici yaptığı işin ücretini ve giderlerinin ödenmesini isteyemez.


Borç İlişkileri


İfa imkansızlığı

Depremin borç ilişkilerine etkisinden bahsederken evleviyetle ifa imkansızlığından bahsetmek gerekecektir. Borçlar Kanunu Md. 136 uyarınca borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Örneğin 7 Şubat 2023’te kargoya verilmek üzere bir antika koleksiyonunun olduğunu ve ücretinin de teslimden önce alındığını varsayalım. Bu bağlamda koleksiyon deprem dolayısıyla -yani borçlunun elinde olmayan sebeplerden dolayı- yok olduğu için alacaklı henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Sebepsiz zenginleşme hükümlerince alıcı ancak ödediği ücretin geri ödenmesini talep edebilir.

İfa güçlüğü

Buna ek olarak, aşırı ifa güçlülüğünden de söz etmek gerekecektir. Borçlar Kanunu Md. 138 uyarınca depremden etkilenen ve ifa güçlüğüne düşen borçlular, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkına sahiptir. Örnekse, borçlular para borçlarını daha sonra ifa etmek için süre isteyebilir.


Delillerin tespiti

Borçlar Kanunu Md. 50 uyarınca zarar gören zararı ve zarar verenin kusurunu ispatla mükelleftir. Haksız fiillerde zararın ve kusurun ispat yükü zarar görene düşer, dolayısıyla yüklenicinin kusursuzluğunu ispat etmesi değil, zarar görenin yüklenicinin kusurunu ispat etmesi gerekecektir. Tazminat davalarına esas olmak ve delil teşkil etmek üzere Sulh Hukuk veya Asliye Hukuk Mahkemelerine yazılı başvuruda bulunulması ve delil tespitinin yaptırılması önem arz eder. Bu bağlamda enkaz kaldırılmadan önce yapıdan numuneler toplamak, delilleri elde etmek yüksek önem teşkil etmektedir. Delil tespit istemini zarara uğrayan kişiler tarafından yapılabilecektir. Ölüm, gaiplik ve yaralanma gibi nedenlerle delil tespiti yaptıramayacak durumda olanların ise gerekli işlemlerinin eşleri ile üçüncü dereceye kadar yakınları tarafından yapılabileceğini belirtmek gerekir. Bu vesileyle 4539 Sayılı Kanun uyarınca avukatların, vekaletname şartı aranmaksızın, delil tespiti işlemlerini takip edebileceğini tekrar belirtmiş olalım.


Haksız fiil ve zorunluluk halleri

Borçlar Kanunu md. 64 uyarınca, kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmayacaktır. Kanun kimi hallerde hukuka aykırılığı belirli bir ölçüde ortadan kaldırmıştır. Maddede belirtilen hükme göre, bir kişi zorunlu bir durumdan dolayı hukuka aykırı bir eylemde bulunmuşsa, bu eylemin hukuka uygun hale gelmesi durumunda, eylem nedeniyle doğmuş olan zararların tazmini istenemez.

Örnekse, zorunluluk halinde bir eczanenin camının kırılıp içerisinden ilaç temin edilmesi halinde haksız fiil ve dolayısıyla zararın tazmini söz konusu olmayacaktır. Ancak bu hiçbir tazminatın söz konusu olmayacağı anlamına gelmez. Bu bağlamda, hukuka aykırı eylem zorunluluk halinden kaynaklanmış olsa bile, eylemden zarar gören kişiler, zararlarının tazmini için hakkaniyet tazminatı talep edebilirler. Hakkaniyet tazminatı, mağdurun maruz kaldığı haksız durumu telafi etmek amacıyla verilen bir tazminattır. Hakkaniyet tazminatı eczacı bakımından söz konusu olabilir bu durumda fail belli ilse eczacı failden hakkaniyet çerçevesinde tazminat talebinde bulunabilir.


Miras bakımından

Deprem sonucu ölüm meydana gelirse, ölen kişinin mirasçıları, mirasçılık sıfatlarını ispat edebilmek için öncelikle mirasçılık belgesi (veraset ilamı) almak zorundadır. Yasal mirasçılar, mirasçılık belgesini Noterliğe veya oturduğu yerdeki Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak alabilir. Mirasçılık belgesi, ölen kişinin tarafı olduğu davaların takip edilebilmesi ve veraset intikal vergisi beyannamesi için gereklidir. Bu bağlamda, mirasçılık sıfatının ispatı ve mirasçılık belgesinin alınması için ölümün nüfus siciline kaydedilmesi gereklidir. Ölüm olayı, ilgili yönetmeliklere göre düzenlenen ölüm belgesiyle on gün içinde nüfus sicil müdürlüğüne bildirilir.

Eğer kişinin cesedine ulaşılamamış ancak öldüğü düşünülüyorsa, ölümüne kesin gözle bakılan bir olayda "ölüm karinesi" hükümleri uygulanır. Ancak kişinin enkazdan sağ çıkmış olması ihtimal dahilindeyse, "gaiplik" karinesi hükümleri uygulanır. Depremde aynı aileden birden fazla kişinin ölmesi durumunda, hangi aile üyesinin önce öldüğü tespit edilemezse, "birlikte ölüm karinesi" geçerlidir. Bu durumda, birden fazla kişi aynı anda ölmüş sayılır ve ölen kişiler birbirine mirasçı olamazlar.

Birlikte ölüm karinesine bir örnek vermek lüzum olursa: Baba ve oğulun aynı apartmanda yaşadığını ve bu apartmanın deprem nedeniyle yıkıldığını ve ikisinin de enkazda hayatını kaybettiğini varsayalım. Bu halde, baba veya oğuldan hangisinin sonra öldüğü tespit edilemeyecektir. Bu nedenle Türk Medeni Kanunu'nun 29. maddesi gereği, ikisi de aynı anda ölmüş sayılacaktır. Böyle bir durumda, Babanın mirasçıları ile oğlun mirasçıları ayrı ayrı belirlenir ve her bir mirasçı grubu arasında miras paylaşımı yapılacaktır. Baba ve oğul aynı anda ölmüş sayıldığından, birbirlerinin mirasçısı olmaları söz konusu değildir. Baba'nın mirasçıları kendi aralarında miras paylaşımı yapacak, aynı şekilde oğlun mirasçıları da kendi aralarında miras paylaşımı yapacaktır. Eğer oğul enkazdan kurtarılıp daha sonra hastanede hayatını kaybetse idi bu sefer oğul babaya mirasçı olabileceğinden, babanın mirasının oğluna intikal eden kısmının oğulun mirasçılarına intikal etmesi durumu söz konusu olabilirdi.


Sigortalar Bakımından

Zorunlu deprem sigortası (DASK) yaptırılmış binalar için, depremden dolayı meydana gelen maddi hasarlar yönünden 640.000 TL üst sınırına kadar sigortalıya sigorta tazminatı ödenir. Afet Sigortaları Kanunu madde 13’e göre “Zorunlu deprem sigortası bulunan ve deprem nedeniyle hasar gören yapılara ilişkin tazminat, gerekli bilgi ve belgeler ile hasar tespitinin tamamlanmasını müteakip en geç otuz gün içinde ödenir”. Bu bağlamda zarar görenler Alo DASK 125, e-Devlet veya SMS üzerinden sigorta tazminatı için başvuruda bulunabilir.

İsteğe bağlı deprem sigortası bulunan yapılar için sigortalıya sigorta şirketi tarafından sigorta poliçesindeki üst sınıra bağlı olarak sigorta tazminatı ödenir.


Zayi Belgesi Alınması

Tacirler hukuki gerekliliklerden dolayı ticari defter ve kayıtları tutmak ve bunları saklamak zorundadır. Deprem felaketi sırasında sözü geçen ticari defter ve kayıtların tahrip olması durumu söz konusu olabilir. Böyle bir durumda zayi belgesi alındığı takdirde kusurlu duruma düşmekten kaçınılabilir ve dolayısıyla cezai sorumluluktan kurtulunabilir. İşyerinin bulunduğu yerdeki Ticaret Mahkemesine, yok ise Asliye Hukuk Mahkemesine yazılı bir dilekçe ile başvurmak sureti ile zayi belgesi alınması önem arz edecektir.


İşçiler bakımından bazı durumlar


İşin durması nedeniyle tazminat ve işçilik hakları

Deprem sonucu işyerinde çalışmanın bir haftadan fazla süre ile durması durumunda, sağ kalan işçi, işverene bildirim yapmadan iş akdini feshedebilir ve bu durumda kıdem tazminatı ile birlikte çalışılamayan her bir gün için yarım ücret talep edebilir.

İşçinin hayatını kaybetmesi durumunda

Sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.

Kıdem tazminatı

Deprem sonucu hayatını kaybeden işçinin yasal mirasçılarının, mirasçılık belgesini temin ettikten sonra, işverenden kıdem tazminatını talep edebilmesi söz konusu olacaktır.

195 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TİCARİ İŞ VE SONUÇLARI

Ticari iş kavramı, 6102 sayılı Kanun’da 4 kriterle (TTK m. 3, 19) tanımlanmaya çalışılmıştır. Buna göre, 1. Türk Ticaret Kanunu’nda...

Ticari iş nedir?

Günlük hayatta genellikle alım- satım faaliyetlerini ifade etmek için tercih edilen bir kavram olan ticari iş kavramı, ticaret hukuku...

Comentários


bottom of page