top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıAv. Münir Ketizmen

TİCARİ İŞ VE SONUÇLARI

Güncelleme tarihi: 16 Oca 2023

Ticari iş kavramı, 6102 sayılı Kanun’da 4 kriterle (TTK m. 3, 19) tanımlanmaya çalışılmıştır. Buna göre,

1. Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar, başkaca bir husus aranmaksızın ticari iş olarak kabul edilmiştir.

2. Yine ticari işletme ile ilgili bütün işlem ve fiiller de ticari iş olarak öngörülmüştür.

3. Tacirin borçlarının kural olarak ticari olduğu kabul edilmiştir.

4. Ayrıca, taraflardan biri için ticari iş niteliğindeki sözleşmelerin de (Kanunda aksine bir düzenleme yoksa) diğeri için de ticari iş olacağı öngörülmüştür.[1]


3. TİCARİ İŞ KAVRAMI

Hangi işlerin ticari nitelik taşıdığı konusunda TTK. 3 ve 19’da düzenleme vardır. Bu düzenlemeler uyarınca, bir işin ticari sayılabilmesi için şu dört ölçütten en azından birisine uygunluk taşıması gerekir: TTK’da Düzenlenen İşler, Bir Ticari İşletmeyi İlgilendiren İşler, Ticari İş Karinesi, Taraflardan Birisi İçin Ticari Olan Sözleşmeler[2]


4. TİCARİ İŞİN ÖLÇÜTLERİ

Ticari işin tanımlanması ve bu kapsama nelerin girdiğinin belirlenmesi için Kanun Koyucu TTK’da bazı düzenlemeler getirmiştir.

Bunlardan ilki olan 26102 sayılı TTK m. 3 hükmü, ticari iş için iki ayrı ölçüt getirmektedir. Maddeye göre, TTK’da düzenlenen işler ile bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari iş olarak nitelendirilecektir. Görüldüğü üzere, maddede kabul edilen ticari iş olma ölçütleri, “TTK’da düzenlenmiş olma” ve “bir ticari işletmeyi ilgilendirme”dir.[3]

Ticari iş niteliğinin tespitinde yol gösteren bir diğer düzenleme olan ve “ticari iş karinesi” başlığı altında yer alan TTK m. 19’a göre, kural olarak tacirin bütün borçları ticari niteliktedir.[4] Bu düzenlemenin temelinde, tacirin borçlarının ticari işletmesi ile ilgili olduğu varsayımı yatmaktadır. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, taraflardan birisi için ticari iş niteliğine sahip olan sözleşmeler diğer taraf için de ticari iş sayılır. Bu hükmün uygulanarak taraflardan sadece biri için ticari sayılan işlerin diğer taraf için de ticari sayılabilmesi, taraflar arasında bir sözleşme olmasına ve kanunda aksine hüküm bulunmamasına bağlıdır (TTK m. 19/2).[5]


4.1. TTK’DA DÜZENLENEN İŞLER

Türk Ticaret Kanunu m. 3’ün düzenlemesine nazaran, “Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş bütün işler”, ticarî işletmeyle veya tacirle ilgili olmasa dahi, kanun gereği ticari iş kabul edilmektedir. Bu haliyle kanun koyucunun, Türk Ticaret Kanunu’nda hükme bağlanmış işleri, hukuki yapıları itibariyle ticari iş niteliğinde olup olmamasına bakılmaksızın, sadece Türk Ticaret Kanununda düzenlendiği için, “ticari iş” olarak kabul ettiğini görüyoruz.[6]

6102 sayılı TTK m. 3 hükmünde yer alan, “bu Kanunda düzenlenen hususlar” ifadesiyle kastedilen, söz konusu hususa bağlanan hükümlerin TTK’da düzenlenmiş olmasıdır. Bu nedenle, Kanun metninde yalnızca bahsi geçen bir iş, bundan dolayı ticari iş olarak nitelendirilemez.[7]

Türk Ticaret Kanununda düzenlenen bu hususlara bakıldığında bunların büyük bir çoğunluğunun “ticari işletme” ile ilgili olduğundan zaten ticari iş olarak kabul edileceği görülebilir. Fakat doğrudan ticari işletmeyle ilgili bulunmayan, sadece şeklen Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş olması dolayısıyla ticari iş sayılan işler de mevcuttur. Bunlara bir örnek de Cari Hesap Sözleşmesidir. “Cari Hesap Sözleşmesi” (TTK m. 89-101), tacir olsun olmasın, ticari işletmeyi ilgilendirsin ilgilendirmesin, herkes tarafından yapılabilir. Bunun gibi, ne işle uğraştığına bakılmaksızın, bir kişi, bono tanzim edebilir; çek keşide edebilir. Bu işler sadece Türk Ticaret Kanununda düzenlendiği için “ticari iş” sayılmaktadır.[8] Benzer şekilde, aslında birer haksız fiil olan “Haksız Rekabet” (TTK m. 54 vd.) ve “Çatma” (TTK m. 1286 vd.), Türk Ticaret Kanununda düzenlendiği için “ticari iş” olarak kabul edilmektedir.[9]

Yargıtay da bir kararında[10], limited şirket ortakları arasındaki tasfiye payına ilişkin protokolden kaynaklanan uyuşmazlıkta, söz konusu işin TTK’da düzenlenmiş olduğu ve bu nedenle TTK m. 3 gereği ticari iş niteliğinde olduğundan bahisle, avans faiz oranı üzerinden faiz hesaplanması gerekirken yasal faiz oranı uygulanmasını yerinde görmemiştir.[11]

4.2. TİCARİ İŞLETME İLE İLGİLİ İŞLEM VE FİİLLER

Bir hususun ticari iş niteliğinde olup olmadığının tespitinde, yukarıda ele alınan “TTK’da düzenlenmiş olma” ölçütünden sonuç alınamazsa, bir diğer deyişle, söz konusu husus TTK’da düzenlenmemiş ise, bu durumda TTK m. 3’te düzenlenen ikinci ölçüt dikkate alınmalıdır.[12]

Türk Ticaret Kanunu’nun 3’üncü maddesinde ifadesini bulan “ticarî işletmeyi ilgilendiren işlem”den, “ticarî işletmeyi ilgilendiren hukukî işlem” anlaşılmalıdır.[13] Bu ölçüte göre “bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller”, TTK dışında başka bir kanunda düzenlenmiş olsa dahi, ticari iş olarak nitelendirilecektir.[14]

Bu ölçüt incelenirken, “bir ticari işletme ile ilgili olma” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği açıklığa kavuşturulmalıdır. Kanunun lafzında “ilginin” derecesi ile ilgili açıklık yoktur. Kesin bir sınır getirmek mümkün olmasa da, öğretideki genel kabul doğrultusunda, “ilginin” geniş yorumlanması gerektiği söylenebilir.[15] Bir işlem veya fiilin, ticari iş olarak nitelendirilebilmesi için, bir ticari işletme faaliyeti ile doğrudan bağlantı aranmamalı; ticari işletme faaliyetine hazırlık niteliğinde veya bu faaliyetleri kolaylaştırıcı nitelikteki işlem ve fiiller de bu ölçüt kapsamında değerlendirilmelidir.[16]

Dolaylı da olsa, ticari işletmeyle ilgili olan hukuki işlem bir ticari iş olarak kabul edilmelidir. Örnek olarak; bir koltuk üreticisinin, üretim için ahşap ve sünger satın alması, atölyede çalıştıracağı marangoz ustalarıyla hizmet sözleşmesi yapması vb. işlemler de ticari iş olarak nitelendirilir. Bu maddenin kapsamına hangi işlerin gireceği konusunda yapılacan bir incelemede,“ticari işletme ile ilgili olma” ifadesinin konusu ticari işletme olan işlemleri hem de tacirin bir tarafı olduğu işlemleri kapsadığını söylemek mümkündür.[17] Bir kararında Yargıtay, taraflar arasındaki ilişkinin temelinde ticari işletme devri bulunduğu ve bu haliyle uyuşmazlığın ticari iş ve mutlak ticari dava olduğu tespitinde bulunmuştur.[18]

4.3. TACİRİN BORÇLARININ TİCARİ OLMASI

6102 sayılı TTK m. 19/1’e göre, “bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır”. Tacirin borçları için TTK m. 19/1 hükmünde böyle bir karine getirilmiş ancak borcun kaynağı için herhangi bir sınır çizilmemiştir. Bu nedenle ister sözleşmeden ister haksız fiil veya başka bir nedenden kaynaklansın, tacirin borçları için aslolan ticari nitelikte olmalarıdır. Bu ölçüt etkisini, bir ticari işletmenin işletilmesi söz konusu olmamasına rağmen tacir sıfatını kazanan (tacir sayılan) veya tacir gibi sorumlu olan kişiler açısından kendisini gösterir.[19]

Maddede yapılan ayrıma göre gerçek kişi tacir, söz konusu karinenin aksini iki farklı durumda ispat edebilecektir. Bu iki durumda gerçek kişi tacirin borçları ticari değil, adi nitelikte olacaktır. Bu durumlardan ilki, gerçek kişi tacirin, işlemi yaptığı sırada, bunun ticari işletmesi ile ilgili olmadığını karşı tarafa açıkça bildirmesidir Gerçek kişi tacirin, söz konusu karinenin aksini ispat edebileceği bir diğer durum ise, yapılan işin ticari sayılmasına durumun elverişli olmamasıdır.[20]

Önemle belirtmek gerekir ki, TTK m. 19/1’de düzenlenen bu iki istisnaî durumda, şayet gerçek kişi tacir tüketici sıfatına sahipse, yapılan işlem tüketici işlemi olarak nitelendirilecek ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) hükümleri uygulama alanı bulacaktır.[21] Ticari iş/adi iş ayırımın temel önemi, adi işlerin başta TMK. ve TBK. olmak üzere genel hükümlere, ticari işlerin ise ticari hükümlere tabi olmasında görülür (TTK. 1).[22] Tüketici işlemi ve ticari iş olarak nitelendirilmeyen her iş, bir adi iş olarak kabul edilmelidir.[23]

Tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma1, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemdir (TKHK. 3/1-l).[24]

4.4 TİCARİ İŞ KARİNESİ

Kanunun tek bir fıkrada iki farklı tür karine getirdiği söylenebilir. Bunlardan ilki, gerçek kişi tacirler için getirilen adi karine; ikincisi ise, tüzel kişi tacirler için geçerli olan kesin karinedir. Fıkrada yalnızca gerçek kişi tacirler için istisnalara yer verilmiş olup, tüzel kişi tacirler için adi iş sahası oluşmasına imkân verilmemiştir. Ticaret şirketlerinin dışında kalan tüzel kişi tacirlere adi iş sahası tanınmaması bir takım sorunları da beraberinde getirebilir.[25]

Örneğin, bir derneğin faaliyetlerini yürütürken yaptığı işlemler ve bunlardan doğan borçlar ticari nitelik taşımamaktadır. Ancak bir dernek, amacına ulaşmak için bir ticari işletme işletecek olursa, tüzel kişi tacir sıfatına kavuşacağından, artık tüm borçları TTK m. 19/1 uyarınca ticari iş olarak nitelendirilecektir. Dolayısıyla derneğin ticari işletme ile ilgili olmayan borçlarının da ticari nitelik kazanması söz konusu olacaktır.[26]

Ancak öğretideki yaygın görüşe göre ticaret şirketleri dışında kalan tüzel kişi tacirlerin adi iş sahalarının varlığını korumaya devam etmesi gerekir. Belirtmek gerekir ki, ticaret şirketleri dışında kalan diğer tüzel kişi tacirlerin (örneğin bir ticari işletme işleten dernek ve vakıfların), adi iş sahası içerisinde tüketici sıfatıyla hareket ettiği işler de varsa, bu işler tüketici işlemi olarak nitelendirilecek ve TKHK hükümlerine tabi olacaktır.[27]

4.5. TARAFLARDAN YALNIZ BİRİ İÇİN TİCARİ NİTELİKTE OLAN SÖZLEŞMELER

6102 sayılı TTK m. 19 hükmünün ilk fıkrasında tacirin borçları açısından getirilen karinenin ardından ikinci fıkrasında bir başka karine daha kabul edilmiştir. Buna göre, taraflardan yalnız birisi için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler diğeri için de ticari iş niteliğinde sayılacaktır. Söz konusu karinenin iki şarta bağlandığı görülmektedir.[28] Bunlardan ilki, “Kanunda aksine hüküm bulunmaması” şartıdır. Bu şart doğrultusunda, örneğin yalnızca bir taraf için ticari nitelikte olan bir ödünç sözleşmesinde, bileşik faiz uygulanması mümkün olmayacaktır. Zira TTK m. 8 hükmü, bileşik faiz uygulanmasını her iki taraf için de işin ticari iş niteliğinde olması şartına bağladığından, TTK m. 19/2’de yer alan karine işletilerek bileşik faiz uygulanamayacaktır.[29]

Karinenin bağladığı şart ise, taraflar arasındaki ilişkinin sözleşmeden kaynaklanmasıdır. Bu nedenle sözleşme dışında, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme gibi, başkaca borç kaynaklarından doğan ilişkiler açısından TTK m. 19/2 uygulanamaz.[30]

5. TİCARİ İŞLERE BAĞLI SONUÇLAR

Ticari iş-adi iş ayrımının temelinde, ticari işe kanun tarafından bağlanan birtakım sonuçlar yatmaktadır. Kanun hükümlerinin getirdiği sonuçları dört ayrı başlıkta toplanabilir. Bunlar; ticari işlerde teselsül karinesinin olması, ticari işlerde ticari faizin uygulanması, ticari işlerde zamanaşımının özellikli durumu ve ticari hükümdür.

5.1. TİCARİ İŞLERDE TESELSÜL KARİNESİ (MÜTESELSİL BORÇLULUK KURALI)

Adi işlerde borçlular arasında müteselsil sorumluluk istisnai nitelikte iken, ticari işlerde kural olan müteselsil sorumluluk; istisna olan ise, adi sorumluluktur.[31] Ticari işlerde müteselsil sorumluluk iki durumda söz konusu olur. Bunlardan ilki olan TTK m. 7/1 deki düzenlemeye göre iki veya daha fazla kişinin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla borç altına girmesi halinde, kanunda veya sözleşmede aksinin öngörülmemiş olması şartıyla, müteselsilen sorumlu olurlar. Maddede getirilen bu karine, ticari işlere kefalet halinde de uygulama alanı bulacaktır (TTK m. 7/2).

Kanuna göre Ticari işlerde müteselsil sorumluluğun söz konusu olabilmesi için gerekli bir diğer şart: borçluların alacaklıya karşı birlikte ve aynı işlemle borç altına girmeleridir. İki veya daha fazla kişinin, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari iş niteliğini haiz bir iş dolayısıyla bir başka kimseye karşı birlikte borç altına girmesi durumunda kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse, bu kişiler söz konusu borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olurlar (TTK m. 7/1).

Ancak Kanunda, birlikte ve aynı işlemle borç altına girilmediği halde, borçluların müteselsil sorumluluğu olan istisnai bazı düzenlemeler de mevcuttur. Örneğin, bir poliçeyi düzenleyen, ciro eden veya kabul eden kişiler, poliçenin hamiline karşı müteselsil borçlu sıfatıyla sorumludurlar. Ticari işlerde müteselsil sorumluluğun olduğu diğer durum ise ticari borçlara kefalettir. Ticari borç ilişkilerinde adi borç ilişkilerinin aksine, müteselsil kefalet kuraldır. Adi borç ilişkisinde, kefil yükümlülük altına girerken, müteselsil kefil sıfatı veya bu anlama gelen başka bir ifade kullanmamışsa, kefalet adi nitelikte olacaktır.[32] TBK m. 583/1’e göre adi işlerde müteselsil kefil sıfatıyla kefaletin söz konusu olabilmesi, belirtilen şekilde ifadelerle bu durumun kabul edilmiş olmasına bağlıdır.

Teselsül karinesi, TTK m 7/2’de yer alan, “ticari borçlara kefalet halinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde birinci fıkra hükümleri geçerli olur” hükmü gereğince ticari borçlara kefalet halinde de uygulama alanı bulacaktır. Dolayısıyla, ticari borçlara kefalet halinde, sözleşmede veya kanunda aksine hüküm yer almaması kaydıyla, gerek asıl borçlu ile kefil gerekse kefiller, söz konusu borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olacaktır. Ancak bunun için, borcun ayrıca kefil açısından da ticari nitelikte olması aranmaz.[33]Sonuç olarak, bu şekilde müteselsil kefaletin söz konusu olduğu bir ilişkide, alacaklı, asıl borçluyu takip etmeksizin veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeksizin kefili takip edebilir.

Ancak alacaklının bu şekilde doğrudan kefile başvurabilmesi için, TBK m. 586/1’ye göre asıl borçlunun, borcu ifada gecikmiş olması ve ihtarın sonuçsuz kalmış olması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Bunun dışında, alacağın, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvence altına alındığı durumlarda, TBK m. 586/2 c.1’e göre de rehnin paraya çevrilmesi yoluna gidilmeden kefile başvurulamaz. Ancak, TBK m. 586/2 c. 2’e göre de alacağın bu yolla karşılanamayacağı önceden hakim tarafından belirlenmişse veya borçlu iflas etmiş ya da konkordato mehli verilmişse doğrudan kefile başvurulabilir. Müteselsil sorumluluk söz konusu olduğunda, alacaklının doğrudan kefile başvurması mümkün olmakla birlikte, kefilden temerrüt faizi isteyebilmesi için, taahhüt veya ödemenin yapılmadığını veya yerine getirilmediğini kefile ihbar etmesi gerekir. Burada geçen ihbar, sadece kefilin temerrüde düşürülmesi içindir. Yoksa asıl alacağın takibi, bu ihbara bağlı değildir.[34]

5.2. TİCARİ İŞLERDE FAİZ

Türk Ticaret Kanunu’nda da faize ilişkin genel hükümler bulunmaktadır. Bu hükümler TTK. m.8, 9 ve 10’dur. Bu hükümler genel olarak; ticarî işlerde faizin özelliklerini belirleyen, anapara ve temerrüt faizi ayırımının yapıldığı ve faizin başlangıcına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı hükümlerdir. Ticari işe uygulanan faiz “Ticari Faiz” olarak adlandırılır. Temel olarak TTK’ya göre ticari işlere uygulanacak faiz, adi işlerdeki faizden farklı bir takım özelliklere sahiptir. Bu temel farklılıklar; ticari iş niteliğindeki kredi sözleşmelerinde taraflarca kararlaştırılmamış olsa dahi anapara faizine hak kazanılması, faiz oranının serbestçe kararlaştırılabilmesi, ticari işlerde daha yüksek oranda temerrüt faizi talep edilebilmesi ve ticari işlerde bazı hâllerde bileşik faizin mümkün olmasıdır.

Ticari işlerde faizin özel durumlarından ilki; kararlaştırılmamış olsa bile anapara faizi istenebilmesidir. Genel hükümlere göre Anapara faizi, kanundan veya sözleşmeden kaynaklanabilir. Hem adi hem de ticari işler açısından genel kural, taraflarca kararlaştırılmış ise anapara faizi talep edilebileceğidir. Ticari ödünç sözleşmeleri bu kurala istisna oluşturur. Ticari tüketim ödünç sözleşmelerinde taraflarca kararlaştırılmış olmasa dahi anapara faizi talep edilebilir.[35] Faiz istenebilmesi için bu hususun taraflar arasında kararlaştırılmış olmasının aranmadığı bir diğer durum da TTK m. 20’de düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, ticari işletmesi ile ilgili olarak bir iş görmüş olan tacir, bu işten dolayı uygun bir ücret isteyebilecektir. Ayrıca verdiği avanslar ve yaptığı giderler için de ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanacaktır.[36]

6102 sayılı TTK m. 8 hükmüne göre, taraflar ticari işlerde faiz oranını serbestçe belirleyebilir. Burada önemli olan, bu hakkın kötüye kullanılmaması ve emredici hükümlere aykırılık teşkil etmemesidir. TTK m. 19/2 uyarınca, bir taraf için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, aksine hüküm olmamak kaydıyla, diğer taraf için de ticari sayılacağından, faizin serbestçe kararlaştırılabileceği kuralının burada da geçerli olacağı savunulmuştur.[37] Ticari işler açısından TTK m. 8’de ilgililere böyle bir imkân getirilmiş olmakla birlikte, FK m. 4/a hükmü bu durumun istisnasını teşkil etmektedir.[38] ilgili hüküm gereği, yabancı para borçlarında tarafların sözleşme ile kararlaştıracakları oran, devlet bankalarının ilgili yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından düşükse, kararlaştırılan oran yerine bu oran geçerli olur.[39] Bunun dışında, oran belirleme özgürlüğünün bir diğer istisnası da TTK m. 1530/6 hükmüdür. İlgili hüküm uyarınca, “gecikme faizi ödenmeyeceğini veya ağır derecede haksız sayılabilecek kadar az faiz ödeneceğini… öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.” Bu şekilde sözleşmedeki hükümlerin geçersiz olması durumunda aynı maddenin yedinci fıkrasına göre belirlenen oranlar uygulama alanı bulur.[40]

Ticari işlerde faizin diğer bir özel durumu ise bazı hallere özgü olarak bileşik faizin uygulanabilmesidir. Bileşik faiz, faizin belirli dönemler sonunda anaparaya eklenerek, devam eden dönemde, ortaya çıkan bu yeni tutara tekrar faiz yürütülmesidir. Bileşik faiz, borçluyu önceden tahmin edilemeyecek kadar zor bir durumda bırakabileceğinden, gerek TBK m. 388/3’de ve m. 121/3’te gerekse FK m. 3/1’de yasaklanmıştır. Fakat yine FK m. 3/2’de bu husustaki TTK hükümleri saklı tutulmuştur. Bu nedenle bileşik faiz yasağı, TTK’da öngörülen bazı durumlarda işlemeyecektir.[41] Bileşik faizin uygulanacağı durumlardan ikisi, TTK m. 8/2’de düzenlenmiştir. Bunlardan ilki cari hesaplardır. Buna göre cari hesaplarda, dönem uzunlukları üç aydan aşağı olmamak kaydıyla bileşik faiz yürütülmesine izin verilmiştir. Fakat bunun için cari hesabın taraflarının tacir olması da gerekmektedir (TTK m. 8/2 c.2).[42] TTK m. 8/2’de bileşik faize izin verilen bir diğer durum da, her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmeleridir. Fakat burada da yine faizin anaparaya eklendiği dönemler üç aydan kısa olamayacağı gibi, söz konusu sözleşmenin taraflarının da tacir olması ve ödünç sözleşmesinin her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olması gerekmektedir. Bu istisnaların temelinde, TTK m.18/2 uyarınca, tacirin tüm ticari faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekliliği yatar.[43] Bileşik faizin söz konusu olacağı diğer durum ise, kambiyo senetlerinde müracaat hakkının kullanılması halidir. bu durumda, kendisine başvuran kişiye ödeme yapıp da kendisinden önce gelen kişilere rücu eden kişi, ödediği faiz ve cezalardan oluşan toplam tutara tekrar faiz işletebilecektir (TTK m. 725, m. 726).[44]

Ticari işlerde faizin özellik gösterdiği bir diğer durum ise temerrüt faizinin başlangıç zamanıdır. Tarafların sözleşme ile temerrüt faizinin başlangıcını tayin etmeleri mümkün olmakla birlikte, kural olarak temerrüt faizi, temerrüde düşülen günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar.[45] Borçlunun temerrüdünün hangi durumlarda gerçekleşeceği ise, TBK m. 117’de düzenlenmiştir. Buna göre, “muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer”. Maddenin devamında ise, temerrüt için ihtarın gerekmediği durumlar düzenlenmiştir. Bu hükme göre borcun ifası için, sözleşmede bir vade belirlenmiş veya sözleşmede öngörülen bir yetkiye dayanarak ilgili tarafça bir vade belirlenmişse, bu günün geçmesiyle birlikte ayrıca bir işleme gerek olmaksızın borçlu temerrüde düşer. Ticari işlerde faizin başlangıcı ise, TTK m. 10 hükmünde düzenlenmiştir. Ancak, “faizin başlangıcı” başlığını taşıyan bu hükümde, faiz türü bakımından (anapara-temerrüt) herhangi bir ayrım yapılmadığı görülmektedir. Her ne kadar maddede böyle bir ayrıma gidilmemişse de, gerek madde içeriği gerekse maddede borcun vadesinin esas alınması, burada başlangıcı düzenlenen faiz türünün temerrüt faizi olduğunu ortaya koymaktadır.[46] Hükme bakılacak olursa, ticari işlerde temerrüt faizinin başlangıcının, adi işlerle paralel bir şekilde düzenlendiği görülür. Buna göre ticari bir borcun temerrüt faizinin başlangıcı, taraflarca sözleşme ile belirlenebilir. Ancak böyle bir belirleme yoksa temerrüt faizi, vadenin bitiminden itibaren başlar. Eğer bir vade de söz konusu değilse, bu durumda faiz, ihtar gününden itibaren işlemeye başlayacaktır.[47]

Ticari işlerde faizin bir diğer özellik gösterdiği durum daha yüksek oranda temerrüt faizi talep edilebilmesidir. Hem ticari işler açısından hem de adi işler açısından kanuni temerrüt faizi oranı FK m. 2 uyarınca yıllık % 9 oranı üzerinden hesap edilmektedir. Ancak FK m. 2/2’de ticari işlerde temerrüt faizi açısından farklı bir imkân getirilmiştir. Buna göre, TCMB’nin önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan orandan (yıllık % 9) fazla ise, arada sözleşme olmasa bile, ticari işlerde temerrüt faizi320 bu oran üzerinden istenebilir.[48]

5.3. ZAMAN AŞIMI

Ticari işlere ilişkin zamanaşımı süreleri için TTK. m.6 hükmü getirilmiştir. İlgili hükme göre: “Ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri, Kanunda aksine hüküm yoksa sözleşme ile değiştirilemez”. Dolayısıyla gerek TTK’da gerek ticari hükümler getiren diğer kanunlarda, zamanaşımı süresinin sözleşme ile değiştirilebileceği öngörülmüşse, taraflar bu imkândan faydalanabilecektir. [49] Ancak böyle bir kanun hükmü mevcut değilse bu durumda tarafların zamanaşımı süresini değiştirmesi mümkün değildir.[50]

5.4. EN YÜKSEK SINIRI AŞAN İŞLEMLER

6102 sayılı TTK m. 1530/1’de yer alan hükme göre “Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, ticari hükümlerle yasaklanmış işlemler ve şartlar batıldır”. Buna göre, kanunun ve yetkili makamların koymuş olduğu en yüksek sınırı aşan sözleşmesel edimler, en yüksek sınır üzerinden yapılmış sayılacak ve bu edimler hata ile ifa edilmiş olmasa dahi geri alınabilecektir. TTK m. 1530/1’de geçen, “bu sınırlarda Türk Borçlar Kanunun 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uygulanmaz” hükmü uyarınca, en yüksek haddi aşan kısımlar olmasaydı sözleşmenin yapılamayacağı ileri sürülerek sözleşmenin tamamının geçersiz olduğu da iddia edilemeyecektir. Yine TTK m. 1530/1’e göre, en yüksek sınırı aşan edimler, hata ile ifa edilip edilmediğine bakılmaksızın geri alınabilecektir.

[1] Ayhan, R. "TİCARİ İŞ - TİCARİ İŞLETME - TACİR - TİCARET SİCİLİ – TİCARET UNVANI - HAKSIZ REKABET". Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi XVI (2012 ): 31-53 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1846920 [2] Mehmet BAHTİYAR,Levent BİÇER.(2016).Adi̇ İş / Ti̇cari̇ İş / Tüketi̇ci̇ İşlemi̇ Ayrimi ve Bu Ayrimin Önemi̇.Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/333513 [3] AKKUŞ Muhammed, Ticari İş Kavramı Ve Ticari İşlerde Faiz, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Erzincan 2019, s.12. https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/257499/yokAcikBilim_10221063.pdf?sequence=-1&isAllowed=y (Erişim Tarihi 02.03.2022). [4] Akkuş, s.11. [5] Akkuş, s. 12. [6] Ayhan, (2013), 293. [7] Akkuş, s. 14. [8] Ayhan, (2013), s. 294. [9] Akkuş, s.14 ; Üner, M., (Editör), Genel İşletmecilik, 2. Bası, Ankara 2011, s. 20. [10] Yarg. 11. HD. 28.05.2007 T. 2007/5311 E. 2007/8176 K (Lexpera, E.T.: 02.03.2022). [11] Akkuş, s.12-13. [12] Şafak Narbay/Muhammed Akkuş, “Ticari İş Niteliğinin Belirlenmesi ve Ticari İş – Tüketici İşlemi Ayrımı”, Prof. Dr. Sabih Arkan’a Armağan, İstanbul 2019, s. 835. [13] Rıza Ayhan/Hayrettin Çağlar, Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, 11. bs., Ankara 2018 s. 65. [14] Akkuş s. 14. [15] Ayhan/Çağlar, s. 16. [16] Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, Son Değişikliklere Göre Hazırlanmış ve Genişletilmiş 24. bs., Ankara 2018, s. 73; Ayhan/Çağlar, s. 16. [17] Akkuş s. 14; Aytekin Çelik, Ticaret Hukuku, Güncellenmiş 6. bs., Ankara 2016, s. 11. [18] Yarg. 11. HD. 06.02.2015 T. 2014/16484 E. 2015/1378 K. (Lexpera, E.T.: 02.03.2022). [19] Akkuş, s. 24. [20] Akkuş, s. 26. [21] Akkuş, s. 26. [22] Mehmet BAHTİYAR, Levent BİÇER.(2016).Adi̇ İş / Ti̇cari̇ İş / Tüketi̇ci̇ İşlemi̇ Ayrimi ve Bu Ayrimin Önemi̇.Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi. s. 396. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/333513 Erişim Tarihi: 02.03.2022 [23] Bahtiyar, Biçer. s. 396. [24] Bahtiyar, Biçer. s. 396. [25] Akkuş, s. 28. [26] Akkuş, s. 29. [27] Ayhan/Çağlar, s. 21; Bahtiyar/Biçer, s. 404, 405 [28] Akkuş, s. 30. [29] Göktürk, s. 37, 38. [30] Arkan, s. 75. [31] Ayhan/Çağlar, s. 25. [32] Akkuş, s. 36. [33] Ayhan/Çağlar, s. 26. [34] AKKUŞ, s.36; Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı/Abuzer Kendigelen/Arslan Kaya/N. Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na ve Diğer Yeni Mevzuata Göre Güncellenmiş Dördüncü Basıdan 5. Tıpkı bs., İstanbul 2015, s. 71. [35] Ayhan/Çağlar, s. 38. [36] Arkan, s. 85. [37] Ayhan/Çağlar, s. 39, 40; Arkan, s. 86. [38] Ayhan/Çağlar, s. 40. [39] Akkuş, s. 79. [40] Akkuş, s. 79. [41] Arkan, s. 94. [42] Arkan, s. 94. [43] Arkan, s. 95. [44] Ayhan/Çağlar, s. 45. [45] Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Nomer Ertan, s. 104. [46] Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya/Nomer Ertan, s. 101, 102. [47] Akkuş, s. 82. [48] Arkan, s. 88. [49] Akkuş, s.46. [50] Arkan, s. 98.

2.438 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ticari iş nedir?

Günlük hayatta genellikle alım- satım faaliyetlerini ifade etmek için tercih edilen bir kavram olan ticari iş kavramı, ticaret hukuku...

Comentários


bottom of page